Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Ankara’da inşa edilecek yeni konser salonu için 1992 yılında açılan ulusal yarışmada 1. ödül alan ve Uygur Mimarlık tarafından tasarlanan yapı 2021 yılında tamamlandı.Deniz Uygur, 29 yıla yayılan proje sürecini aşağıdaki gibi anlatıyor:
Sıra Dışı Bir Mimarlık Öyküsü, CSO
Başkent Ankara, uzun senelerdir beklediği kültür odağına kavuştu. Başkent’in tam kalbinde, Ankara Kalesi ile Anıtkabir ‘i birleştiren aksın orta yerinde bulunan Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu, 29 senelik sıra dışı hikayesinin son düzlüğüne geldi. Nitelikli ve kent tarihinde değerli bir önemi olan proje arsasının kentsel değeri irdelenerek tasarlanan yapılar bütünü, kültürel mekanın kent ile olan ilişkisinin çağdaş bir yorumu olarak Ankara’da kullanıma açıldı.
Mayıs 1992’de tam adıyla Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları Ulusal Mimari Proje Yarışması ilan edilir. Ankara’nın ilk planlarından itibaren kent omurgası olan Atatürk Bulvarı üstünde bulunan yarışma arsası, Anıtkabir’e bakan tek vistayı veren alt kotta bir boşluk olup o dönemde nispeten terk edilmiş bir konuma sahiptir. Bu coğrafi-kentsel konumu tersyüz edip yorumlayan mimari tutum zamansız bir mekanın tasarısını hedefler. 46 katılımcı proje içinden seçilen 1. Proje, arsanın kent ile beraberliği içinde yeniden ele alınış şekli ve kültür mekanının çağdaş bir yorumu ile öne çıkar. Atatürk Kültür Merkezi 4. Bölge’de bulunan yarışma arsasına getirdiği kentsel yorumuyla diğer AKM alanları ile bütünleşme amacı taşıyan proje, tasarım prensibi gereği içine kapanmaktansa topoğrafyaya oturumu ile kamusal kullanımları dışarı açarken özel kullanımları özerk tutmayı başarır.
Birincilik ödülünü alan proje, kuvvetli bir kentsel ilişki kurarak kültür alanını sosyal ilişkiler çakışım durağı olarak çözümler. Bu çözümün hem programdaki dağılımda hem de kent silüetindeki topoğrafya ile kaynaşımı projeyi zamansız bir değere kavuşturur. Doğan Tekeli, Orhan Dinç, Nejat Ersin, Doruk Pamir, Ali Terzibaşıoğlu, İlhami Ural ne Nuran Ünsal’dan oluşan jürinin raporunda 1. proje için “...belirli bir zaman dilimi için geçerli olabilecek bir tasarım dili ile ele alınmış bir yapıdan çok, kent ölçeğinde zamanla eskimeyecek bir simgesel davranış ortaya koyar.” sözleri yer alır. Yapılar bütününün özgün konfigürasyonu, form kurgusunda da bu kentsel ölçekteki prensibini net okunur bir şekilde ortaya koyar. Üçgen prizmatik kütle, söz konusu Ankara Kalesi – Anıtkabir aksına paralel bir şekilde konumlanır ve Cumhuriyet’ten önce ve Cumhuriyet’ten sonrası tasvirinin kucağında bir kültür durağı olarak birleştirici bir kentsel kurgunun omurgası olur. Bu üçgen prizmatik kütle bir “kent odası” olarak yorumlanır ve şeffaflığı ile beraber halkın her zaman erişimi olabilecek bir mekan olarak kurgulanır. Bu şeffaflığın olası sera gazı etkisinden kaçınmak için özel bir cam kullanılmış ve ışığı en fazla, ısıyı ise en az geçirecek şekilde tasarlanmıştır. Çatı ile cephenin ayrımı olmayan bu şeffaf üst örtü, açık mekandaki olası tüm iklimleri kendi hacminde alışılmışın dışında bir atmosferde deneyimleyebilme olanağı sunar. Üçgen prizmatik kent odasında yoğunlaşan sosyal etkileşimler ağı, iki yanına bilinçli bir şekilde yerleştirilen konser salonlarına doğru çözünür ve mekansal kurgu farklı kotlara bu ana arterden dağılır. Yumurta biçimli 2000 kişilik Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve küre biçimli 500 kişilik Oda Orkestrası Konser Salonu “kent odası”nın üçgen iki yan duvarından, iki yana açılır. Üzüm bağı oturma düzenine sahip olan Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nda müzisyenler salonun en alt kotunda ve görece ortada konumlanırken, seyirciler farklı eğimlerde en iyi akustik ve görsel deneyimi verecek şekilde sahneyi çevreler. Kullanım amacı gereğince karmaşık bir akustiğe sahip olan konser salonunun mimari çözümlerindeki akustik incelmeler için Fraunhofer Enstitüsü Yapı Fiziği Bölümü’nden Alman Profesör Wolfgang Fasold uzun süre mimarlarla beraber çalışmıştır.
Tasarım bütünündeki sembolik yaklaşım farklı ve basit öklidyen formların şiirsel kompozisyonları ile okunur. Formların en yalın ve basit biçimleri ile kullanılma çabası ve onların şiirsel olarak bir araya getirilişlerindeki ısrar teknik ve teknolojik arayışlara neden olur.
Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Oda Müziği Konser Salonlarının beton kabuk strüktürü, uzun bir çalışmadan sonra dünyada sayılı, Türkiye’de ise ilk defa kullanılan şişme kalıp yöntemi ile yapılır. Bu sembolik ve yalın yapı orkestrasyonunda konser salonları ve üçgen prizmatik kent odası arsanın en alt kotuna oturur. Dörtgen bir yansıma havuzu bu kültür yumağını yine alt kotta çevreler. Farklı mevsim ve saatlerde tüm kurguyu ters yöne yansıtarak yeni bir atmosferin tasvirini yapar. Bu dörtgen havuzun iki yanında birbirinin özdeşi olan iki kütle sanki yerden göğe yükselircesine diyagonal bir şekilde konumlanır. Bu iki kütle bir tarafta Senfoni Orkestrası müzisyenlerinin stüdyo ve idaresinin programını kapsarken, diğer tarafta Çok Sesli Koro, Türk Halk Müziği Korosu, Türk Sanat Müziği Korosu ve Halk Dansları Topluluğu’nun çalışma odaları ve idari programlarını kapsar. Halk girişi yönünde, çatısı yapılar bütününün ana girişi ile hemzemin olan 685 araçlık otopark kütlesi, havuz kotunda bu iki diyagonal özdeş kütleyi bağlar niteliktedir. Havuzu, üçgen prizmatik kent odasını ve konser salonlarını 3 yönde sarmalayan kütleler, kültür odağını kucaklarına alır. Bu enigmatik bir araya geliş kentin tam kalbinde bir krater gölünü simüle eder. Kültür odağının sıra dışı bir atmosfer tasviri yapması, sosyal etkileşimlerin tanımlanabilirliği ve böyle sembolik bir yapı için değerli bulunur.
Sıra dışı hikayesi 1992’de mimari proje yarışması ile başlayan bu süreç şimdi nihayet neredeyse tamamlanmış durumda. 1995 senesinde daha projesi bitmeden ihale edilen, bu sebeple ancak 1997 senesinde temeli atılan yapı kompleksi, 2014 yılına kadar adeta ötelenerek yetersiz ödenek ile devam ettirilmeye çalışıldı. Plansızlık ve talepsizlik sebebiyle olağan dışı bir yavaşlıkla ilerleyen inşaat çalışmaları sürecinde 2004 senesinde kazı çalışmasından sonra inşaat uzun süre durunca, arsa altında bulunan yeraltı suyu arsayı bir göle dönüştürdü. Bu süreçte iribaşlar, kurbağalar ve çeşitli kabuklu canlıların bir yaşam alanı haline gelen inşaat alanına beslenmek için martılar bile gelmeye başladı. Adeta bir mikro ekolojinin oluştuğu resmen terk edilmiş bu inşaat alanı kimsenin önceliği olmadı. 2008 yılında dönemin kültür bakanının bireysel çabasıyla canlanan inşaat alanı, 5 sene kadar sınırlı bir ödenekle de olsa hatırı sayılır bir şekilde ilerledi. Ancak 2014 senesinde tüm ödeneklerin bitişiyle inşaat alanı 3 senelik derin bir uykuya yattı. 2017’de anahtar teslim ihalesi yapılan inşaat, yoğun bir tempo ile bitirilmeye çalışıldı. Ancak neredeyse 30 sene bürokratların önceliği olmayan bu yapı kompleksi, son düzlüğe gelince bir reklam malzemesi haline getirilip ince işleri, akustik testleri ve peyzaj projesi tamamlanmadan apar topar açılmaya çalışıldı. 3 Aralık 2020’de yapılan etkinlik ile halka duyurulan yapı, bitirilmiş gibi yapılarak açıldı. Ardından pandemi öne sürülerek kapatılıp inşaata devam edildi. 29 senelik bu süreçte yapının bitirilmemesi için ekonomik bir sebep yoktu. Bu süreçte dünya düzeni yeniden kuruldu, Doğu Bloku ülkeleri dağıldı, dünyadaki ülke sayısı değişti... Bu arada Türkiye birkaç defa imar edilir şekilde inşai faaliyetlerle ekonomiyi çevirirken, bu yapı maalesef yapılmadı. Bu süreçte 5 Cumhurbaşkanı, 10 Başbakan ve 20 Kültür Bakanı değişti. Hala çevre ve peyzajı bitmemiş, ve imalat yetersizlikleri bulunan yapının projesine uygun bir şekilde el birliği ile tamamlanacağına ve imalatları ile de Dünya Standartlarında olacağına inanmak istiyoruz.
Toplam 62.547 m2 inşaat alanı olan bu yapı kompleksi, Senfonik Müzik, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Çok Sesli Koro ve Halk Dansları emekçileri ve severleri için yeni bir çalışma ve buluşma noktası olarak 29 senelik bir öykünün ardından artık ziyarete açık.