İstanbul Ticaret Odası (İstanbul Ticaret Üniversitesi)
1963 yılında yarışma ile elde edilen, günümüzde İstanbul Ticaret Üniversitesi olarak kullanılan, eski İstanbul Ticaret Odası binası Orhan Şahinler tarafından tasarlandı.Aşağıdaki metin, Arkitekt dergisinin 1971-02 (342) sayısı, sayfa 57-62’de yayınlanan, Orhan Şahinler tarafından kaleme alınan "İstanbul Ticaret Odası Sarayı" başlıklı yazıdan alınmıştır:
İstanbul Ticaret Odası binasının projesi, 1963 yılında yarışmaya çıkarılmıştı. Yarışmayı kazanan projeler Arkitekt dergisinin 313’üncü sayısında yayınlanmıştı. Yapının inşa edilmiş olarak aynı dergide 1971 yılında tekrar yayınlanmak istenmesi benim için bir hayli ilgi çekici olmuştur. Şöyle ki;
- Ülkemizde bir yapının projelendirme ve yapım süresinin ne kadar uzun olduğunun böyle bir örnekle açıklanması,
- Yarışma seviyesinde belirlenen program ve kararların uygulama süresinde yeni yöneticiler, yeni gereksinmeler, zamanın etkisi ile nasıl değiştiğini açıkça ortaya koyması.
Bir mimar, bir yapıyı ileride kullanacak olanlarla yakın ilgi kurarak plânlamış olsa bile: yeni mekânlara kişiler uymuyor, direnç gösteriyor. O kişiler, alışkanlıklarını sürdürüyor. İstekleri ile çelişen yeni çözümleri değiştirme eylemine geçiyor. Ve giderek te başarıyor. Yarışma projesi ile, son proje arasındaki fark, son proje ile şimdiki durum arasındaki fark, ülkemizde her yeni yapı için ortak olan bu olayı doğrulamaktadır.
İstanbul Ticaret Odası binası uzun bir sürede tamamlanabildi. Zemini Haliç’in çamur tabakaları idi. Çamur tabakalarının rijitlendirilmesi büyük malî külfetlere yol açtı. Haliç’in oynak su seviyesi, temel sorunu, radyeyi 90 cm’de tutma zorunluluğu, bu zorunluluğun getirdiği yüksek maliyet gibi sorunlar, yapının Haliç kıyısında inşa edilmesinden geliyordu. Haliç kıyılarında bir büro binasına malik olmak bir talihti. Fakat bu talih, İstanbul Ticaret Odası’na pahalıya mal olmuştu.
Haliç kıyılarında inşa edilen bir bina, bana ve diğer sorumlu teknik kadroya çok şeyler öğretmekteydi; Bir yapının başarılı bir sonuca varabilmesi için nelerin esas olduğunu âdeta yeniden öğrenmekteydik. Teknik yetenek, para, malzeme, işçilik sorunlarının bütün ağırlığını her an hissetmekteydik. Fakat dikkati çeken en önemli yön, binanın maliyet sorunuydu.
Tekrar anlıyorum ki, bir mimar, proje döneminde verdiği her kararın sorumluluğunu bütün boyutları ile bilmelidir. Ve mimar, tamamen bağımsız olmamalıdır. Pek çok konuda standartlara bağlı kalmalıdır, gereğinde strüktürde, malzemede standartları yaratmalıdır.
Çizgisi ile saptadığı kararlarının, para-emek-bilgi-işçilik-şantiye örgütlü-işbirliği konuları ile ilgili uzantılarını iyi bilmelidir. Tecrübesinin yeterli olmaması halinde, katı standart sınırlar içinde kalmalıdır. Bunun böyle olmaması hali ise kesin israftır. Bilindiği gibi, ülkemizin ise israfa tahammülü yoktur.
Yukarıda sözkonusu ettiğim standartlar dileğinin bugünkü teknolojik seviyemizle ilgili olarak nereye kadar kullanılabileceği, yapı konusunda bugünkü koşullar içinde yapı sistemlerinin, yapı malzemelerinin, standartlar yönünden ne kadar zorlanabileceği, fantazi ve yaratma özlemleri ile standartlaşma arasında var olduğu zannedilen, birinin diğerini itmesi şeklindeki hatalı görüşün nasıl giderileceği sorunları henüz o günden bugüne hâlâ ortadadır. Çözümlenmesi gereken ertelenemez sorunlardır.
Diğer yandan en aza indirilmiş yapı detayı ile inşaatı yürütmek, giderek gelişen bir düşüncemizdi. En az yanı detayı ile inşa edilen bir yapı. Türkiyemiz için ileriye dönük bir baharıydı. Böyle bir yapıda saklanan "başarı", kanımızca, gerçekten değerli, yararlı bir başarıydı...
İstanbul Ticaret Odası inşaatında geçen yıllarım şimdi daha ilgi çekici görünüyor. Yapı sanat yönünden, tecrübe ve bilgi birikimi ile geçmiş yıllar olarak adlandırabiliyorum. Türkiyemiz''''''''deki proje, detay, inşaat sorunlarına daha gerçekçi bir açıdan bakabiliyor, mimarlık mesleğimle ilgili özeleştiriyi somut bir örnekle yapabiliyorum.