Eşdeğer Mansiyon, Gökçeada Lise Kampüsü Mimari Proje Yarışması
İkikerebir Mimarlık tarafından tasarlanan proje Gökçeada Lise Kampüsü Mimari Proje Yarışması'nda eşdeğer mansiyon aldı.Proje Açıklama Raporu
''Sosyal kurumlar birer kalıp, birer nehir yatağıdır; çocuklar ve gençler onun içinde şekillenir, oradan akıp giderler.''
Emile Durkheim
"Bizler ilk önce binaları şekillendiririz sonra onlar bizleri.''
Hathaway
Kişisel deneyimlerimizi de aklımızdan şöyle bir geçirerek; lise dendiğinde mekânsal karşılık olarak neler geliyor? :
- Kapalı mekânlarda soyut kavramların öğretilmesine dayalı motomot eğitim sistemin elli dakikalık ders aralarında tüm eğlencenin sığdırılmaya çalışıldığı uzun dar koridorlar, biri birinin aynı sınıfların yan yana dizildiği; sosyal ilişkilerin içine istiflendiği koşullandırılmış aralıklar...
- Teneffüsler öğrenciler için, her zamanki gibi pencere önünde okul bahçesinde vakit geçiren birkaç öğrenciye imrenerek bakılan; eğer çalan zille sınıfları boşaltmış kalabalığı aşıp bir adım atabilirsen dışarıya; etrafını çepeçevre saran yüksek duvarlar.
- Ders vakitleri bittiğinde İçerdekilerin çıkmasıyla okul için yaşam akşamüzeri sona erer tamamen. Tüm kapılar kilitlenir ve öğrencilerin yokluğuyla tüm okul sessizliğin hâkim olduğu bir yer haline gelir. İçerdekiler için süreç böyle gelişirken, okul dışındaki gözler hep orayı içeride ne olduğundan haberdar olunmayan 'kapalı bir kutu' gibi görür. Üzerine kilit vurulan, kullanılamayan, ölü yapılar.
Alışılmış olanın aksine yeni mekânlar bize neler sunabilir?
Nasıl bir alternatif senaryo yazılabilirdi mesela? Bir lise öğrencisi hikâyesiyle bağdaştırabilir miydik bunu?
Mesela;
Yoğun geçen bir dersin ardından dışarı çıkar. Arkadaşlarının bir kısmı çoktan ağacın gölgesine geçmişlerdir bile. Kimisi çimlerde oturup sohbet ediyor, kimisi uzanmış. Bir kısmı da kantinden aldığı yiyeceklerle küçük bir piknik havasında çimlere yayılmışlar.
O anda ona doğru gelen topu fark edip yakalar ve oynayanlara geri atar. Çok eğlendikleri belli kahkahalarından, onlara mı katılsam diye aklından geçirir, ama şimdilik ertelemeyi tercih eder.
Temiz hava zihnini açmaktadır adeta, sınıfa dönüp romanını alıp yanına biraz daha sakin bir yer bulup oturur çimlerin üzerine. Sırtını kalınca gövdeli bir ağaca dayayıp keyifle romanını okumaya koyulur ders başlayıncaya kadar.
Ders saati geldiğinde, tatlı bir telaşla taş patikalardan koşup, kayısı ağacının altından koşarak gider sınıfına. Ders henüz başlamıştır, matematik öğretmeni Kamuran hanımın gözlüğünün üzerinden tatlı sert bakışlarını yakalayıverir o anda. Hafif mahcubiyetle iki basamak inip öndeki yerine oturur. İçeride tatlı bir serinlik, çok iyi bir akustik vardır yine. Taş amfi güneybatıdan aldığı ışıkla homojen bir şekilde aydınlanmıştır yine.
Ders bitip de çıktıklarında, dışarıda yağmur çiselemektedir. Derin bir nefes alır dışarı çıkınca ve keskin toprak kokusunu içine çeker. Yağmurda biraz yürüyüş yapmak güzel bir fikirdir.
Okul sonrası, kulüp çalışmaları için atölyeye gitmesi gerektiği aklına gelir. Merdivenlerden çıkarken konferans salonundan ona doğru gelen arkadaşlarını selamladıktan sonra atölyeye doğru yokuş yukarı yürümeye devam edecektir. Yol boyunca, ağaçlarda sincaplar, yeşil alanlarda otlayan koyunlar takılır gözüne. Kulüp odalarından çıkan bir grup öğrencinin ellerinde fidanlarla hobi bahçelerine doğru gitmekte olduğunu görür. Onlarla ayaküstü yaptığı sohbette, ertesi gün ders çıkışında okul futbol takımlarının maçı olduğunu öğrenir ve kesin gitmeliyim diye düşünür.
Atölyeye girdiğinde arkadaşları çoktan çalışmaya koyulmuşlardır. Onun da yardımıyla projelerini tamamlarlar. Atölyeden çıktıklarında ise hava kararmıştır. Temiz hava ve yüzüne çarpan tatlı tatlı esen rüzgâr tüm yorgunluklarını gidermiştir adeta. Sonrasında arkadaşları gözlem evine gidip, gökyüzünü izleme planlarını öğrenir ve onlara katılmaya karar verir.
Pansiyona dönmeden önce yapabilecekleri daha ne çok şey vardır...
Neden olmasın?
Ada'nın sosyolojik yapısı bize serbestliği ve güvende olma hissini sunarken, neden doğadan izole olmuş kalıplara ihtiyacımız var?
Neden okul zamanları dışında kentli tarafından kullanılan, doğayla iç içe bir etkinlik yerleşkesi olamasın burası? Neden yazları uluslararası atölyeler, yaz okulları düzenlenebilen atölyeler kompleksi olamasın örneğin?
On dakikalık teneffüslerde yapılabilecekler neden bina içiyle kısıtlı kalsın?
Neden kısa aralarda bile doğayla iç içe yaşamayalım? Neden yağmuru hissetmeyelim mesela, her şeyden korunmak zorunda mı olalım?
Gökçeada'yla ilgili;
Yüzyıllar öncesinden günümüze kalan Türk adalarından biri...
Bu yeşil ada, doğal yaşamın zenginliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Burada yaşam oldukça canlıdır. Öyle ki adada küçük bir gezintiye çıkmışken bir yanda özgürce dolaşan hayvanları öte yanda ise tamamen doğal, başka yerde eşine rastlayamayacağınız bitkileri görmek mümkündür.
Adanın bu halde günümüze kadar kalmasının sebeplerinden bir tanesi bünyesinde barındırdığı Rum köyleridir. Bu köylerin ara sokaklarında dolaşmak; yüzyıllar öncesinden gelen bir hikâyeyi dinlemek, adeta büyüler insanı.
Zeytinliköy, Tepeköy ve Dereköy Rum köylerine sadece birer örnektir. Dağınık yerleşmenin hâkim olduğu bu köylerde yaşam gayet sade ve temel ihtiyaçlara yönelik kurgulanmıştır.
Topoğrafyaya uyumlu organik bir mimari doku, çeşitlilik içeren insan ölçeğinde ara mekânlar yaratmaktadır. Bu ara mekânlarda, tamamen doğal ve organik bir yaşantı süregelmektedir.
Projede eğitim yapıları ada mimari özelliğine uygun bir şekilde bir 'eğitim köyü' olarak tasarlanmıştır. 'Yere ait olmak' birincil tasarım ilkesidir. İnsan ölçeğinde, sürprizli ara mekânlarda, doğal yaşantı sürdürülebilir kılınmıştır. Kapalı ve koşullandırılmış ölçeksiz binalaşma yerine, her birimin zeminle ilişkili olduğu, serbest bir eğitim sistemi iddiasında bulunulmuştur.
Bu mekânsal yaklaşım ile hedeflenen eğitim uyumlu olmak durumundadır. Bu bağlamda eğitimi kalıplaşmış tip mekânlara sığdırmak yerine, öğrencilerin doğayla ilişkilerini maksimize eden, zemin ilişkisi kuvvetli, yarattığı ara mekânlarla yaşam kalitesini arttırmayı hedefleyen yenilikçi, araziyi bütünleştirici, sosyal anlamda okul ile kent arasında güçlü ilişkiler kuran bir yaklaşım amaçlanmıştır.
Arazi içerisine dağılan parçalı doku, mevcut arazinin sunduğu yeşil doku ve topoğrafyanın korunmasını amaçlayan, adanın kent dokusuna saygılı bir şekilde tüm arazide bütünleştirici bir etki yaratmayı hedeflemiştir. Fiziki sınırları yok eden ve bölgede algısal eşikler oluşturarak aynı zamanda bölgeyi kentten farklılaştıran yaklaşım, sadece öğrencilerin değil aynı zamanda adada yaşayan insanların da sosyal merkezi olmayı hedeflemektedir. Önerilen yapıların sadece okul saatlerinde değil, okul saatleri dışında da spor salonu, konferans salonu, sergi alanı ve atölyelerin hem öğrenciler hem de adada yaşayan insanlar tarafından aktif olarak kullanılması mümkündür.
Topoğrafyanın doğal eğimini koruyan, parçalı yapısı sayesinde kapasitesi değişebilir ve değişen ihtiyaçlara cevap verebilir tasarım mevcut yeşil dokuya göre şekillenmiştir. Eğitim birimlerinin her biri kendi içerisinde eşit, doğayla iç içe yeni bir yaşamı amaçlamaktadır.
Adanın demografik yapısının da bir sonucu olarak bireyler arasındaki var olan güven duygusu ve insanların birbirine saygısı, tasarlanan yapıların herkes tarafından amaçlanan şekilde özgür ve aktif kullanılabileceğinin kanıtıdır.
Tasarımda var olan kent dokusu ve ölçeği göz önünde bulundurulmuştur. Aynı zamanda malzeme seçiminde adada bulunan yığma yapılar dikkate alınmıştır ve eğitim yapı birimleri yığma yapılar olarak tasarlanmıştır. Bu bağlamda, kent ölçeğinin ve dokusunun devamı niteliğinde tek katlı parçalı eğitim birimleri yeşil doku içerisine dağılmıştır.
Yönetim birimleri ana caddeye cephe oluşturacak şekilde konumlanırken aynı zamanda birimlerin konumu ve yerleşimi ile geçirgen bir yapı hedeflemiştir. Bu geçirgen yapı sayesinde arazi içerisindeki eğitim birimleri arasında kurgulanmış ilişkiye geçiş sağlanmıştır.
Yeşil doku içerisine yerleştirilen eğitim birimlerini, yurt birimleri ve yönetim yapıları arasındaki ilişkiler, farklı kotlar arasında ilişkiyi sürekli kılan, merdiven ve rampalarla sağlanmıştır.