Eşdeğer Mansiyon, Gülsuyu Cemevi Ulusal Mimari Proje Yarışması
PROJE RAPORUAlevilik, Mezopotamya, İran, Orta Asya ve Antik Anadolu'da yaşamış, inanç serüvenlerini kendi içinde özümsemiş ve güçlü sözel geleneğiyle nesilden nesile öğretisini aktarabilmiştir. Göçer ve tarım ekonomisine bağlı yaşamı gereği yoğun olarak yaşadığı kırsalda Aleviler kendi imkânlarıyla sosyal, kültürel ve ibadet mekânı gereksinimlerini karşılayabilmekte-idiler.
1950'lerin başından itibaren İstanbul E-5 merkezli sanayileşme politikası iş gücü ihtiyacı nedeniyle kırdan kente göç olgusunu yaratmıştır. Kırdan kente gelen göçerler, şehir (kent) yaşamının zorluklarıyla karşılaşmış, bu zorlukları akrabalık ve hemşerilik ilişkileriyle aşmaya çalışmışlardır. Gülsuyu-Gülensu'da İstanbul'un bu karakterde gelişmiş mahallelerinden biridir.
Köyden kente göç eden insanların bu yeni yaşama ayak uydurmaya çalışmalarının yanı sıra beraberinde getirdikleri sosyal ve kültürel yapılarının kent dinamizmiyle savrulduğu görülmektedir.
Kent yaşamında organize olmanın, kır yaşamında olduğu kadar kolay olmaması sebebiyle; Aleviler Cumhuriyet sonrasında ve modern kent hayatında sosyal, kültürel ve ibadet ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir mekândan (yaşam alanından) mahrum kalmışlardır. Bu sebeplerden dolayı bu tür alanların oluşturulmasına dair girişimler oldukça önemli ve değerli konumdadır.
Meydan-Nefes-Yaşam
Alevilikte yaşam bir nefes üzerine kuruludur. Nefes gibi...
Bir var...
Bir yok...
Her varlık bir nefes ile meydana (yaşama) gelir. Canlar meydana gelirler, meydanda dara çekilirler, meydanda kâmil insana varırlar.
Meydan hayattır (nefestir).
Bu ilke yatay eksende birbiriyle bütünleşen ve doğayla sarılan yapımızın temelini (ana örgüsünü, omurgasını) oluşturmaktadır. Meydanın (yaşam, nefes) doğusuna Cemevi (batın), batısına kültür mekânları (zahir) yerleştirilerek, Alevi inancındaki yaşamın batıni ve zahiri yönleri ifade edilmektedir.
Cemevi- Batın- Girdap, Işık, On iki İmam
Cemevine şeriatı temsil eden, üzerinde teslim taşı bulunan geniş bir kapıdan girilmektedir. Daha dar, alçak ve eşikli olan tarikat kapısından ibadet alanına geçilmektedir. İbadet mekânı Hakkı ve On iki İmamı imgeleyen ve bir girdap gibi dönerek ışığa (semaya) yükselen yaşam ağacı ile mikrokozmik bir alanı temsil etmektedir.
Ses ve Nefes, Cem ayininde ruhani boyuta geçişte saz ile birlikte önemli bir öğedir. Bu yoğunlaşmayı sağlaması bakımından mekânın akustik özellikleri de gözetilmiştir.
Lokma, cem ayinin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle Lokma mekânı Cemevi ile bir bütün oluştururken, gerektiğinde ibadet mekânına hizmet verebilecek konumdadır. Cem evi etrafında semah dönülen nokta bütün bir âlemin (evrenin) dürülü bürülü halini temsil etmektedir. Evren bu noktadan sonsuza açılmaktadır.
Kültür-Zahir-İki Can
Değişen ve dönüşen zamanı kendi değerlerinden özümseyerek okuyan Alevi öğretisinde eğitim ve kültürün ayrı bir yeri vardır. Hem gelenekten gelen deneyimi aktarmak, hem zamanın gerektirdiği gibi yaşamak, hem de şehir yaşamının getirmiş olduğu değer yitiminden korunmak için kültür mekânları gereklidir.
Kültür mekânları ikili yapısıyla, birbirine bakan iki canla birlikte adalet ve hakkaniyet arayışını betimlemektedir. Bu alanda kültür, sanat faaliyetlerinin gerçekleştirilebileceği, sivil toplum örgütlerinin faaliyet gösterebileceği, çok amaçlı salonlar ve atölyelerle birlikte misafirhane ve yönetim birimleri bulunmaktadır.
Doğa
Meydanı, Cemevini, kültür mekânlarını saran doğa (peyzaj), mütevazı ve huzurlu haliyle bir gezintiye, yolculuğa davet etmektedir. Peyzaj yaklaşımında ise Alevilik inancında kutsal olan, Karadut, Zeytin, İncir, Gül gibi hoş kokulu ağaç ve çiçekler kullanılması öngörülmektedir.
Gülsuyu Cemevi Alevi inancının gereği yeryüzünün bir parçasıdır. Cemevi ve kültürel mekânlar yatayda birleşerek meydanda huzur ve dengeyi bulurken, doğayla da bütünleşen yapısıyla, Alevi inancının yeryüzünü ibadethane kabul eden öğretisini kendinde tasvir eder. Bu sebeple Gülsuyu Cemevi başta insan, hava, su, taş, ağaç, kuş olmak üzere Hakkın bir parçası olan canlı ve cansız her şeye aittir.