Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Restorasyonu
Sinan Genim, 19. yüzyılda Guglielmo Semprini tarafından tasarlanın yapının İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'ne dönüşümünü anlatıyor:Galata ve çevresi genellikle batılıların tercih ettiği bir yaşam çevresi olup, Suriçi’ne nazaran daha kozmopolit bir nüfus özelliği gösterir. Yabancı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu nezdinde sürekli elçi bulundurma kararından sonra açılan İran elçiliği dışındaki tüm elçilikler Galata ve Beyoğlu bölgesindedir. İstanbul’u etkileyen hemen hemen tüm batılı akımların ilk örneklerine Galata ve Beyoğlu bölgesinde rastlanır; ilk belediye faaliyetleri, ilk elektrik, ilk hava gazı, ilk tramvay, ilk ve tek tünel burada hayata geçer. Galata, imparatorluğun batıya açılan kapısı olur.
XVII. yüzyıldan itibaren Galata, surların dışına taşarak gelişmeye başlar. Cadde-i Kebir [Grande Rue de Pera] adıyla anılan günümüz İstiklal caddesi, Galata surlarının tepe kapısından başlayarak, Taksim’e doğru ilerlemektedir. Bu caddenin batısında, Haliç’e bakan yamaçta gelişen cadde ise eski adıyla Kabristan - Mezarlık sokağı olan Meşrutiyet caddesidir.
XIX. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren o döneme kadar tek konaklama yapısı olan hanlar, yerlerini otellere bırakmaya başlar. Bunun yanı sıra çok katlı ve çok haneli apartmanlar da inşa edilir. 1810 ve 1811 yıllarında çıkan iki yangın ile Beyoğlu bölgesi tamamen tahrip olur. Ancak, XIX. yüzyılın ortalarına doğru şehre ulaşımı sağlayan iki köprünün yapımıyla bu bölgenin şehirle bağlantısı artar. Özellikle 1870 yangını sonrası Beyoğlu bölgesine ahşap yapı yasağının getirilmesi kâgir inşaat yapımına hız verir.
Bu hızlı yapı faaliyeti sırasında ahşap yapı konusunda uzmanlaşmış yerel mimar ve ustaların genellikle yetersiz kaldığı ve pek çok yabancı, özellikle de İtalyan mimar ve ustaların, bu konudaki boşluğu doldurmaya çalıştıkları görülmektedir. 1841, İtalya doğumlu, Guglielmo Semprini, bu mimarlardan birisidir. 1870 sonrası İstanbul’a gelen Semprini yaptığı yapılarla kısa süre içinde yabancı elçilik mensuplarının ve Türklerin beğenisini kazanarak, İtalyan cemaatinin en tanınmış kişilerinden biri olur. Tarlabaşı, Sururi Sokak, 38 numarada bulunan müteahhitlik firması tarafından 1870-1912 yılları arasında Beyoğlu bölgesinde pek çok yapı inşa edilmiştir. Dönemin tanığı A. Mori’nin ifadesine göre, Semprini Beyoğlu’nun hemen her sokağında bir yapı yapmıştır; ancak günümüze ulaşan herhangi bir çizimine ne yazık ki rastlanmamıştır.
Asmalımescit mahallesi, 315 ada, 15 parsel sayılı, Meşrutiyet caddesinden yüz almakta olan yapı, XIX. yüzyılın son çeyreğinde yapılan bir Semprini binasıdır. Mimar Guglielmo Semprini’nin kiraya verilmek suretiyle gelir sağlamak amacıyla yaptığı binanın ana girişinin sağ yanında “G. Semprini, Arch.” yazısı okunmaktadır. Dönemin genel mimari karakterine uygun olarak tasarlanan yapı, E. Goad tarafından yapılan 1905 tarihli haritalarda mevcuttur. Aynı zamanda Ekim 1950 tarihli Suat Nirven paftalarında [53 ve 54] görülmekte olup, Rosolimo apartmanı adı ile kayıtlıdır.
2005 yılında Pera Müzesi’nin açılmasını takiben Suna ve İnan Kıraç Vakfı, Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü [AKMED] adıyla 1996 yılında Antalya’da kurduğu araştırma merkezinin bir benzerinin İstanbul için gerekli olduğu fikrinden hareketle çalışmalarına başlamış ve söz konusu enstitü için Rosolimo apartmanını uygun bulmuştur. Tepebaşı’nın zaman içinde konut bölgesinden ticaret bölgesine dönüşmesi nedeniyle ticarî amaçlı bir büro olarak kullanılan yapının, özellikle zemin katında önemli tadilatlar olmuş ve bazı pencereleri birleştirilerek vitrinler oluşturulmuştu.
Rosolimo apartmanı, dönemin şartları gereği kâgir olarak inşa edilmiştir. Yapının Meşrutiyet caddesine bakan ön cephesi gerek mimari düzenleme, gerekse süsleme öğeleri açısından dikkat çekici özellikler barındırmaktadır. Buna karşın Kallavi çıkmazından yüz alan arka cephesi Beyoğlu yapılarının pek çoğunun arka cephesi gibi herhangi bir mimari karakter taşımamaktadır.
Bodrum kat, zemin kat, dört normal kat ve çatı katı olmak üzere yedi kattan oluşan yapının taşıyıcı sistemi, bodrum kattan itibaren kademeli tuğla duvarların üzerine oturan demir putrellerle [volta döşeme] oluşturulmuştur. Planlama ilkeleri açısından bir apartman olarak yapılan binanın uzun zaman bakımsız kalması nedeniyle çatı ve yan duvarlarından sızan yağmur suları ve ıslak hacimlerde meydana gelen akıntılar yapının taşıyıcı sistemini büyük ölçüde tahrip etmiş, döşeme taşıyıcılarını oluşturan “I” profillerinin, duvarların içinde kalan bölümleri tamamen erimiş ve taşıyıcı özelliklerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir.
Yapının orijinal planında ana girişin karşısında yer alan merdiven, küçük bir sahanlık ile katlara ulaşmaktadır. Katların ön cephesinde balkonlu bir oda, onun hemen yanında bir diğer oda, bu iki odanın gerisinde aydınlığa bakan iki oda ve arka cepheye bakan iki oda olmak üzere toplam altı oda bulunuyordu. Bu iki ana bölümü birbirine bağlayan dar koridorun sağında ise aydınlığa bakan küçük bir mutfak, banyo ve tuvalet vardı.
Yapının enstitü olarak kullanılacak olmasının getirdiği en büyük zorluk, ihtisas kitaplıklarının ağırlığını mevcut yapıya taşıtmak olmuştur. İklimlendirme sistemleri, ıslak hacimler, yangın merdiveni, asansör gibi gerekli elemanların ve hacimlerin eklenebilmesi için yapının ön ve arka bölümlerinin birer aks olarak aynı planlama anlayışı ile devam ettirilmesine, orta bölümün ise bodrum kattan itibaren betonarme olarak yeniden yapılmasına karar verilmiş ve yapı bu anlayış çerçevesinde restore edilmiştir.
Yapının enstitüye dönüştürülmesi için gereken hacimler, odaların arasındaki kapıların genişletilmesi yoluyla sağlanmıştır. Eski mutfağın yerine, betonarme bir yangın merdiveni, banyonun yerine ise iki adet tuvalet ile küçük bir kat mutfağı yerleştirilmiştir. Yapının ana girişi, Meşrutiyet caddesinden üç basamak ile yükseldiği için engelli girişi, Kallavi çıkmazından yüz alan arka cepheden sağlanmıştır. Restorasyon sırasında sıvalarının sökülmesi sonrası yapının ön cephesinin taş olarak inşa edildiği görülmüş ve bu taşlar kısmen temizlenerek, kısmen değiştirilerek cephenin orijinal haline gelmesi sağlanmıştır.
İstanbul’un yerleşim tarihi, iskân özellikleri, sokak dokusu, anıtsal ve sivil mimarlık yapıları, soyut kültür mirası konusunda üniversiteler ve yabancı misyon kuruluşları dışında herhangi bir organize araştırma grubu uzun yıllar boyunca kurulamamıştır. Meşrutiyet caddesi, 47 numarada faaliyet gösteren İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2007 yılından beri bu alanda büyük bir katkı sağlamaktadır; “Atatürk ve Cumhuriyet Araştırmaları”, “Osmanlı Araştırmaları ve Bizans Araştırmaları” bölümlerinin yanı sıra sayısı 100.000’i aşacak olan geniş bir “Kitaplık” ile “Bilgi ve Belge Merkezi” bulunmaktadır. Zemin katında ise ürettiği projeleri destekleyecek sergiler için düzenlenmiş küçük bir “Galeri” yer almaktadır.