Kandilli Evi
Ofist tarafından iç mekan tasarımı yapılan daire İstanbul Kandilli’de bulunuyor.Tasarımcılar, projeyi anlatıyor:
Kendisini tanıyan ve hayatta duruşunu, kendi doğduğu coğrafyanın kültürü ile kent kültürü arasında kendini iyi konumlandırmış, ev yaşantısını, evden beklentilerini, isteklerini doğru ve açıkça ifade edebilen, bir işveren.
Teknolojiye yönelik bir şirketi olmasına rağmen teknolojiden uzak durmaya çalışan, telefonundaki WhatsApp dışında hiçbir aplikasyon veya sosyal medya hesabı kullanmayan, müzikle iç içe bir hayatı olup, arkadaşları ile bir araya gelip müzik yapmayı seven, 35 yaşlarında Akdenizli bir bey. Her tatil fırsatında büyüdüğü köye gidip, oradaki iptidai hayatın verdiği ‘farklı huzur’un tadını çıkaran, oradaki bahçesiyle uğraşmayı, ahşap atölyesinde küçük şeyler yapmayı seven bir insan.
Bir yandan da aslında hayatının yarısını İstanbul diğer yarısını da Londra gibi son derece kaotik, hayatın durmadığı metropollerde geçiren bir ev sahibi!
Evinin her köşesinde, fonda bir müzik çalmasını seven ev sahibinin, piyano, Godin MultiOud, klasik ud, cümbüş, saz gibi akustik ve elektronik 8-9 müzik aleti var ve film izlerken bile bir tanesi elinde oluyor. Arkadaşları ile amatör bir de rock grupları var. Genelde eve gelen arkadaşları ile müzik yapmayı seviyor.
Ansiklopedi karıştırmayı seviyor ve her bulduğu vakitte kitap okuyor. Az bulunan kitapları topluyor. 17’nci yüzyıldan, ender bulunan Konstantinapolis kitaplarına özellikle ilgi duyuyor. İstanbul’u konu alan ender gravürlere meraklı. Evde yer alan 2 taneden biri Melling’in Büyük Dere tasviri, diğeri de az bulunan İstanbul panoramalarından.
Netflix ve PlayStation dışında TV kullanmıyor. Oturma alanını, hem yalnızken hem de arkadaşlarla son derece rahat, samimi, uzanarak, gömülerek, elde bir kitap veya müzik aleti ile yaşamak istiyor.
Bir yemek masasına ihtiyaç duymuyor, sehpayı tercih ediyor. Çıplak ayak gezmeyi ama hep bir halıya basmayı seviyor. Hayatını gittikçe küçültmeye başladığı için sahip olduğu kıyafetlerin, sadece 4-5 set kalacak şekilde hepsini ihtiyacı olanlara vermiş, depolamaya fazla gereksinimi yok.
Bütün bu verilerle tasarım yapmak bizim için bir yandan çok heyecanlı ve keyifli, bir yandan da aslında neredeyse çok kolay. Türkiye’de bir dekorasyon dergisini elinize alıp baktığınızda, Türkiye’de yer almayan proje genelde hemen dikkat çeker. O proje sanki daha bir özgündür, kişiye aittir, sahibinin izlerini her köşesinde taşır, bir mobilya veya mutfak markasının showroomu gibi durmaz, süs olsun diye değil de yaşanmak için, güzel görünsün diye değil de içindekine bir güzel hissettirsin diye tasarlanmıştır sanki. Biz mekan tasarımını yeni yeni bir ihtiyaç olarak görmeye başlıyoruz. Kendi özümüzle, ihtiyaçlarımız ve beklentilerimizle örtüşen bir yuva yaratmayı belki de yeni yeni öğreniyoruz. Hala meli ve malılarımız var çoğunlukla; yemek masamız olmalı, misafir odası olmazsa olmaz ve belki de aslında senede 5 gün kullanılıyorlar. Komşumuzun evinde veya yeni bir restoranda gördüğümüz yeni bir dekor, ki ismi üzerinde; dekor. Bizle ve hayatımızla hiç de örtüşmüyor belki de…
Tekrar evimize dönecek olursak; Kandilli’de, 2020 yılında, İstanbul gibi büyük ve hızlı bir metropolün göbeğinde, şehirli bir köy evi yapmayı hedefledik biz. Sahibi için tasarlanmış, yaşayan ve yaşanan, ihtiyaçtan bir fazlası olmayan sahici bir ev. Kullanılmayan bir yemek masası yerine rahat bir sini sehpası olan, samimi bir oturma bölümü ve okuma alanı ile müzik köşesi ve salonun iki tarafını birbirine bağlayan boylu boyunca kütüphaneye sahip bir ev. Özellikle tekstilleri ile son derece buralı, ve hatta köylü, ve fakat aslında onları çıkaracak olursak iç mimarisi son derece modern ve global.