OrfiSera
YERce Mimarlık projeyi anlatıyor:İlk olarak, üç katlı fabrika binasının zemin katındaki mekanı, firmanın ürünlerini sergilediği ve içinde çalışma ofislerinin de olduğu bir alan olarak (showroom) tasarlamış ve gerçekleştirmiştik. Bu mekanla direkt bağlantısı olan, önce iş makinalarının olduğu bir çalışma sahası sonra firmanın sezon dışı ürünlerini sergilediği, tek katlı ek bina için bir talepte bulunulmamıştı. Aradan geçen zamanla firma bu tek katlı mekanı showrooma dahil etmek istedi ve daha önce gerçekleştirdiğimiz bu showroomun mekan karakterinin, yeni mekanda da sürdürülmesi konuşulan bir konu oldu.
Ancak bu mekanın koşulları bir önce gerçekleştirdiğimiz showroomun koşullarından farklı idi. Örneğin bir önceki showroomun üç katlı binanın zemin katında bulunması sebebiyle tepeden ışık alamıyordu. Ama tek katlı mekan, çatısından şeffaf yırtıklar sayesinde tepeden de ışık alabiliyordu. Yine bir önceki showroomun etrafında başka mekanlar da olduğu için cepheden de ışık alması sınırlıydı. Ama tek katlı mekan özellikle bir cephesinden olduğu gibi ışık alabiliyordu. Bunun yanında bu iki mekanın taşıyıcı sistemleri de kısmen farklı idi. Bu yüzden bir önceki showroomun karakterinin burada sürdürülmesi yerine bahsettiğimiz verilerle daha farklı bir kurguya gitmemiz gerektiği konusunu işverenimize aktardık. Onlar da olumlu karşıladılar. Buradaki gün ışığı potansiyelini oldukça önemsedik. Bu tür showroomlar doğası gereği, ürün odaklı olarak tasarlanma durumlarından ötürü dış dünyaya mümkün olduğunca kendilerini kapatmış kutular haline gelebilmektedir. İçeriye gün ışığının girmesi de çok mümkün olmaz. Buralar, insanlar için "daraltıcı" bir deneyim haline de dönüşebilmektedir. Biz kendi tasarlayacağımız mekanda gün ışığını korumak istedik. Mobilyanın sunulacağı bağlamı açısından gün ışığına bağlı olarak bir mekan farklılıkları mümkün olacaktı. Ek olarak işverenimize gün ışığının, alış veriş yaparken de insanlardaki olumlu etkisinden bahsettik.
Bunun yanında mekanı program açısından da sorguladık. Burası sadece ürünlerin görüldüğü bir yer mi olmalıydı? Kullanıcısına başka işlevlerle beraber daha farklı bir deneyim yaşatması mümkün müydü? Mekanın, çalışan ve buraya gelen misafir için bir "rahatlama" alanı olarak kullanılmasını önerdik. Diğer taraftan buranın farklı zamanlarda farklı etkinlikler için kullanılması da burayı daha canlı kılabileceğini düşündük. Mevcut mekanı bölmeden bütün olarak kullanma ve az sayıda mobilya sergileme sonucuna vardık. Böylece daha fazla serbest alan ortaya çıkacak ve farklı etkinliklerin yapılması için bir olanak sağlamış olacaktık. Bu farklı etkinliklere gelince; tanıtım, toplantı, kutlama, oyun (ping pong), sergi, dinleti gibi etkinlikler olacaktı. Bizce bu yaklaşımla firmanın prestijine ayrıca bir katkı sağlama durumu söz konusu olacaktı.
Tasarımda "sokak", "bahçe", "meydan" gibi kelimeleri anahtar olarak kabul ettik.
Oldukça gün ışığı alan aydınlık salona bir önceki showroom olan loş bir mekandan giriyorduk. Bu da doğal olarak göz kamaşmasına sebep oluyordu. Bu iki mekanı tampon bölgeyle bağlamayı düşündük. Böylece loş mekandan aydınlık mekana, "yavaş" ve "dengeli" bir ışık geçişiyle ve "gizemli merak uyandıran" bir yolculuk sonrası girmek mümkün olabilecekti. Bu, "sokak" fikrimizin ifadesi oldu. Bunları gerçekleştirmek üzere sıvasız, delikleri yatay gelecek şekilde yığma tuğladan bir duvar oluşturduk. Bu duvar, mekana girerken arkasındaki mekan hakkında, tuğla deliklerinden gözüktüğü kadarıyla, "gizemli" bir bilgi vermeye ve yürünen yolun, tuğla deliklerinden geçtiği kadarıyla, dantelsi ışıklarla aydınlanmasına olanak verdi.
Bir cephe boylu boyunca selvilere bakıyordu ve bu cepheyi biraz daha şeffaflaştırma yoluna gittik. Bu yolla mekanı dışardaki peyzajla kavuşturma durumu oluştu. Bununla birlikte mekanda, anıtsal bir zeytin ağacı, bir kaç yerde bambu, havayı tazeleyen pervaneler ve tropik ormanları anımsatan bir papağan, "bahçe" fikrimizin ifadesi oldu.
Daha önce bahsettiğimiz farklı etkinliklerin (tanıtım, toplantı, kutlama, oyun, sergi, dinleti v.s) taşıyıcısı ve merkezi olmak üzere bir alan düşündük. İtalya'daki zemini cilasız doğal traverten meydanlar esin kaynağımız oldu. Bu merkezi alanın zemininde cilasız doğal traverten kullandık. Böylece de "meydan" fikrimizin ifadesi mümkün oldu.
Tüm bunlarla beraber bu mekanla ilgili aklımıza bir de isim geldi. Burası aynı zamanda bol ışıklılığı ve yeşil bitkileriyle bir seraya da benziyordu. Firmanın ismi olan "Orfis" ve benzediği yer olan "Sera" kelimelerinin birleşimi ile "OrfiSera" kelimesi ortaya çıktı. Sürece bakıldığında, tamamen showroom işlevli olarak başlayan, ürün gösterme odaklı tasarım alışkanlığından sıyrılan, insanların etkinlikleriyle canlanan, yaşayan ve insanlar üzerindeki firma algısını bu etkinlikler üzerinden kurmayı deneyen bir tasarım ve uygulama süreci gelişti.